28 Mayıs 2015 Perşembe



Yeni blog'umun ilk yayınını geçen gün izlemiş olduğum filmle açıyorum. Her ne kadar kendi kendine konuşmalar şeklini alsa da bu blog yazarlığım, ben yine de ısrarlı adımlarla ilerlemeyi düşünüyorum. 

Filmimiz 6 Şubat 2015'te yayına girmiş. Jean-Marc Vallee yapımı bir film. 

Film bir kadının, hani şu dağcıların kullandığı büyükçe bir sırt çantasıyla birlikte uzun bir dağ yürüyüşüne çıkmasıyla başlıyor. Tek arkadaşı ağır bir sırt çantası. Film biraz ilerleme başladığında kadının sırtındaki ağırlığının katlarca katından fazlasının kalbinde olduğunu anlamaya başlıyoruz ve  o koca sırt çantasının bir metofor olarak işlenmiş olabileceğini. Ne de olsa ruhsal ağırlığın yanında maddesel ağırlığın ne önemi vardı ki. Kahramanımız kendi kendine konuşarak dağlarda yolunu bulmaya çalışırken yönetmenimiz, filmin başlarında geçmiş görüntülere kısa kısa başvurarak bize kadının yaşamından ip uçları vermeye çalışıyor,filmin ilerleyen kısımlarında ise bu geçmiş görüntülere daha fazla yer vererek filmin konusunu ortaya koyuyor. Filme bir dram filmi diyebilirim. Film boyunca kahramanımız doğayla mücadele edip hayatta kalmaya çalışırken bir yandan da kendisi ile hesaplaşıyor. Bu hesaplaşma annesinin ölümünden sonra yaşadığı hayatın sefilliği üzerine. Ancak yaşadığı bu sefil yaşamın sebebi yine annesinin ölümünden sonra aldığı ağır travmalar. 

Filmi genel olarak beğendim. Hatta filmin bir kaç yerinde gözlerim doldu. Doğaya olan sevgim daha çok pekişti, şehirden doğaya kaçma fikrimi güçlendirdi. Sadece filmin sonu beni çok tatmin etmedi. Daha doğrusu kahramanımızın yolculuğunun sonunda sarf ettiği cümlelerin sonuncusu beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Nedenini hala çözebilmiş değilim. Hala düşünüyorum, bulursam mutlaka paylaşacağım. 

İZLEYİN DERİM BEN. İZLEYİN!